İNTİKAM


Beğenmediğim sonu, siler baştan yazarım.
Twitter: @iremkucukcongar

9 Haziran 2012 Cumartesi

Her Şeyin Sebebi Yine Ben Çıktım...


            Gidecekseniz. Ardınıza da bakmamalısınız bunu anladım. Evimdeki son günlerim de duvarları incelemekten başka hiçbir şey yapamadım. Tüm anılarımı korkarak hatırladım. Berbat hatıralar ama yine de zor işte bırakıp gitmek. En zoru da geçmiş zamana geri dönememek. Korkunç. Şimdi oturdum ve duvarlara bakarak yazıyorum yine. Her zamanki gibi boşluktan bir anlam çıkarmaya çalışıyorum. Anladım ki mantık bazen ağlamaya bile karşı çıkabiliyor. Kalbim ağla diye atıyor, mantığım dinleme şunu ağlama. Ardında neler bırakacağını bir hatırla ve sakın ağlama. Arkamda ne bırakacaksam bırakayım yine de olmuyor. İçim burkuluyor işte. Anlatılmaz ki bu duygu. Karmaşa içindeyim. Bir daha hiç gelemeyebilirim buraya bir daha hiç göremeyebilirim. Biraz önce dolaşıp çektim evin tüm resimlerini özleyeceğim, buradaki altı yılımı. Ama unutacağım çok şey de var. Anılarımı unutacağım o berbat anılarımı, hislerimi, bağırışlarımı, çağırışlarımı en önemlisi de ağlamalarımı. Hepsini unutacağım. Belki hayatımı unutmuş olacağım. Acılarımın nereden geldiğini, neden bu kadar acı çektiğimi unutmuş olacağım ama unutmalıyım da. Bu güne kadar hatırlamam fazlasıyla yetti. Belki de unutmak için gidiyorumdur, bu yüzden gitmek zorunda kalmışızdır her şey daha güzel olacaktır. Oh.. rahatladım işte. Pollyanacılık çok yararlı olabiliyor. Mutluluk oyunu yine.. her mutsuzluktan yaratılan bir mutluluk. Kalbim bu son bir haftada çok daha farklı atıyor sanki, çok daha kuvvetli. Her atışını hissedebiliyorum. Kalbim attıkça ben susuyorum, kendime acıyorum. Benim susmam bir şey değil de beynimin susmaması berbat... Anılar kadar gereksiz. Bağırışlar kadar çaresiz. En az benim kadar yalnız. Biraz masum düşünmeye çalışıyorum, tüm çocukluğumu kullanarak ayrılmak istiyorum bu evden. Boş olan odalarda hiç dolaşmadan kapıyı çekip gitmek geliyor ama geldiği gibi de gidiyor. Nasıl yapacaksın diyor. Nasıl bırakacaksın ki buradaki küçüklüğünü, her şeyi yapıp öğrendiğin o evden arkana bakmadan nasıl gideceksin? Güldürme beni. Hemen gitmese, nasıl güldüreyim ki seni bana gülmekte, güldürmekte yakışmıyor diyesim geliyor. Evet, güzel konu. Güldüremiyorum ben, sayfanın hepsi drama sahnesi. Ama olmuyor ki yapamıyorum. Güldürmek için yazdığım kelimeler birleşmiyor ki, eksik kalıyor cümlelerin hepsi. Eksik cümlelerle de olmuyor. Yazı yazma isteğim uçuyor. Hatta sıkılıyorum. Kırmak istiyorum elime geçen her şeyi, gerçi onu da yapamıyorum. Hiçbir şey yapamıyorum ki en başta ben eksik kalıyorum da haberim olmuyor. En başta benim hiçbir parçam birleşmiyorda..dışımı bütün gördüğümden fark edemiyorum. Böyle yazdıkça kendimi buluyorum işte. Biraz daha birleşiyorum. Bütün olduğumda bırakacağım zaten yazmayı. Anladınız mı şimdi bloğumun adını, anladınız mı benim yazdığım yazıların sebebini ? Gerçi ben bile çözemedim ki kendimi. Size nasıl anlatabilirim ? 

4 yorum:

  1. Yazını okurken aklıma şu şarkı geldi
    onlar yelnış biliyor kimsenin suçu değil bu,onun suçu değil buu, bu benim suçum....

    YanıtlaSil
  2. bir ev... eşyalarından ayrıldığında, nasıl hazırlıyorsa kendini yeni bir hayata.. nasıl sıyrılabiliyorsa böylesine kolay tüm tanıklıklarından... nasıl kabuk değiştirebiliyorsa gidenlerin ardından... öyle olmak lazım belki de... kabuk değiştirip, yeni başlangıçlar yapabilmeli... derin bir nefes alıp, yeni başlangıçlar için cesaretlendirmeli kendini...

    YanıtlaSil
  3. cesaretlendirmek fazlasıyla kolay oluyor ama...
    eve bakınca anı hatırlayabilmeli insan, duvarlar bu kadar yabancı gelmemeli.

    YanıtlaSil

çok farklı bakış açıların var :)