Ellerini kavuşturmus birbirine duruyorlar öylece...
Öfkeli müzikler gelip geçmiş ama ezmemiş hiç...
Aldatılmış gerçekler, ihanetle boğuşan bedenler isyana karalanmış
Herkesle bütün olmuş ama yalnız gibi...
Sanki hiç uyanmayacakmış gibi rüyadan
Gözyaşları yarışırken yağmurla
Ben koşarken caddelerin yoğunluğun da köprünün diğer ucuna
Dengesel tüm kayıpları
İnançsal tüm değerleri bir bir anlatırken gökyüzüne
Hangi sahtelik taş olabilir ayağıma?
Sustukça mı büyüdüm, büyüdüğüm için mi sustum sorunlarıyla...
Yalanların panzehrine, gökte asılı kalmış yıldırımlarla hipnoz oldum bir başıma...
İNTİKAM
Beğenmediğim sonu, siler baştan yazarım.
Twitter: @iremkucukcongar
25 Aralık 2014 Perşembe
19 Kasım 2014 Çarşamba
Mantığına Küsmüş Asılsızlar
Korktuklarının kokusunu hissettiğinde yanıbaşında. Varlığının lanetiyle savrulduğun dünyanın dibinde.
En dibinde cehennemin...
Sıcaklığını sorguladığın da buzla kapladıklarında bedenini. Sustuk dolu dolu gözlerle.
Yok ol dediler kaldık bir apartmanın köşesinde.
Ara sokakların da ıssız yerlerinde ışıksız dolandık.
kaybol ağla yeterli gözyaşları açar kapıları
Kes sesini tüm teller soyut kaldı.
Hadi söyleyelim en başından kahrolduğumuz vücutlara sitemlerle.
Mimiklerini öğrenemeden öldür bebeklerini...
Cezaların öldüğün için mi yoksa en başından doğmak mıydı hata.
Kaçarken kılıçlardan bombaları unutmuşuz.
Canım yandı kanadı içim yine de ağzımı açıp diyemedim ki pişmanım.
Doğrulunca kuyudan ıslak boğazında düğümlerle tek bi sefer için astım kendimi ipine.
gün ışığı vuruyordu oysaki siyah siyah dalgalandı, gözlerim buğulu.
Sokaklarının grisinde bir dudak kırmızı...
En parlak yıldıza anlatarak derdimi bitirdim rujumu
Tüm çizgileri ayrı ayrı çizdim bulanık suda mide bulantısıyla kusarak say dedim saniyeleri
son bir kurşunla avucumda öksürerek sesim kısık bağırdım kafesin demirlerine
Döndür kafanı oyuna dahil ol şimdi etrafında binlerce gülen maske.
bir öfkeyle içimde, bacaklarının arasına dünyayı almış zehirlerini kusanlara, kapatarak kapımı sus dedim o kadar.
kufretme dedim o kadar.
Zamanın boşluğunda karadeliğe yakalanıp sarsılıyorum.
Siz yaşınızın gerektirdiği duyguları yaşamaya çalışırken kendine saygısını yitirmiş pislikler.
Ben duygulara küs yalnızlık diyorum. yalnızlığı savunuyorum.
En dibinde cehennemin...
Sıcaklığını sorguladığın da buzla kapladıklarında bedenini. Sustuk dolu dolu gözlerle.
Yok ol dediler kaldık bir apartmanın köşesinde.
Ara sokakların da ıssız yerlerinde ışıksız dolandık.
kaybol ağla yeterli gözyaşları açar kapıları
Kes sesini tüm teller soyut kaldı.
Hadi söyleyelim en başından kahrolduğumuz vücutlara sitemlerle.
Mimiklerini öğrenemeden öldür bebeklerini...
Cezaların öldüğün için mi yoksa en başından doğmak mıydı hata.
Kaçarken kılıçlardan bombaları unutmuşuz.
Canım yandı kanadı içim yine de ağzımı açıp diyemedim ki pişmanım.
Doğrulunca kuyudan ıslak boğazında düğümlerle tek bi sefer için astım kendimi ipine.
gün ışığı vuruyordu oysaki siyah siyah dalgalandı, gözlerim buğulu.
Sokaklarının grisinde bir dudak kırmızı...
En parlak yıldıza anlatarak derdimi bitirdim rujumu
Tüm çizgileri ayrı ayrı çizdim bulanık suda mide bulantısıyla kusarak say dedim saniyeleri
son bir kurşunla avucumda öksürerek sesim kısık bağırdım kafesin demirlerine
Döndür kafanı oyuna dahil ol şimdi etrafında binlerce gülen maske.
bir öfkeyle içimde, bacaklarının arasına dünyayı almış zehirlerini kusanlara, kapatarak kapımı sus dedim o kadar.
kufretme dedim o kadar.
Zamanın boşluğunda karadeliğe yakalanıp sarsılıyorum.
Siz yaşınızın gerektirdiği duyguları yaşamaya çalışırken kendine saygısını yitirmiş pislikler.
Ben duygulara küs yalnızlık diyorum. yalnızlığı savunuyorum.
26 Eylül 2014 Cuma
Fazla büyüttüm
Eskiden hissetmezdim veya bastırırdım belirtileri öldürene kadar.
Duygularım olmayınca hata yapmazdım hiç. Her şey mantığa dahildi.
Insanlara bağlı kalmak... Birinin önünde ağlamak aşağılık bi' durumdu.
Sistemlere soverek özgür düşünerek ve hiçbir etki altında kalmadan konuşurdum.
En önde ama en dik yürüyendim.
Kısa bir süredir duygularıma yenik düşüyorum. Yazarak geçmeyen ve sonu olmayan konumlarda yer edindim.
Arsızdım bahtsızlığıma meğer içimde büyümüş her şey.
Şimdi içimdeki hiçbir şey net ve tek değil. adeta herkesle ve her cümleyle savaşım var.
Yine de yaşamak lazım
Tanrı dokunsun tekrar kaybettiğim ruhuma.
Birkaç serseriye bedel söylemlerim
İstediğim kadar çok sözcük olsun hafızamda takılı kalıyorum hayallerime dair tüm cümlelerde. Sadece bana mühürlü hepsi okuyunca anlaşılmaz.
Her harfinde içimden yollar var, karların yağdığı gibi ayak izlerine, zihnimden beyaz bir örtü dökülüyor, gülümsüyorum.
Hatrımda tüm boşluklarımın dolu olduğu zamanlardan kalıntılar var.
Gözlerimin altı mor artık buz gibi bedenim ruhumun yokluğundan.
Aklımda canlı kalan huzurlayım, geceyi aydınlatan sarı sokak lambalarının altında.
Kalemi tutamıyorum ellerimde ritim var vücudumdan ayrı...
Hissetmiyorum kalbim sıkılmış kanlarından.
Duymuyorum içimde boğuk bir gürültü var. Sesler kulaklarımı kapattıkca netlesiyor, derinimde.
Varlığına alıştığım da yok olan, yokluğuyla boğustuğumda varlığını kanıtlamaya çalışan yapaylıklar ve ufak tefek parça parça anılarla bir başıma odanın karanlığında ne yazdığımı okuyamıyorum.
Öfkem büyük, kendime lanet ediyorum pişmanlıklarımla susuyorum köşemde.
Yaktım tüm kağıtları, totemlerim faydasız.
Bir mum ışığında geçirebilirim gecelerimi, güneşi sevmiyorum.
Kendi tavırlarımdan rahatsızım çok şımardım.
Benliğimin açlığını doyurmaya çalışıyorum arda kalan küllerle.
Sözün bittiği değilde noktanın yerine konduğu yerdeyim karşımda sokaktaki duvarlar var.
Artık cümlelerimi suya bağışlıyorum.
Masalları da içimdeki hapishaneden salıyorum intihar etmeleri şartıyla.
Zaten unutmuşum sonlarını... Baştan yazıp imzaladım dalganın kumla birleştiği yerdeler.
Duygularım olmayınca hata yapmazdım hiç. Her şey mantığa dahildi.
Insanlara bağlı kalmak... Birinin önünde ağlamak aşağılık bi' durumdu.
Sistemlere soverek özgür düşünerek ve hiçbir etki altında kalmadan konuşurdum.
En önde ama en dik yürüyendim.
Kısa bir süredir duygularıma yenik düşüyorum. Yazarak geçmeyen ve sonu olmayan konumlarda yer edindim.
Arsızdım bahtsızlığıma meğer içimde büyümüş her şey.
Şimdi içimdeki hiçbir şey net ve tek değil. adeta herkesle ve her cümleyle savaşım var.
Yine de yaşamak lazım
Tanrı dokunsun tekrar kaybettiğim ruhuma.
Birkaç serseriye bedel söylemlerim
İstediğim kadar çok sözcük olsun hafızamda takılı kalıyorum hayallerime dair tüm cümlelerde. Sadece bana mühürlü hepsi okuyunca anlaşılmaz.
Her harfinde içimden yollar var, karların yağdığı gibi ayak izlerine, zihnimden beyaz bir örtü dökülüyor, gülümsüyorum.
Hatrımda tüm boşluklarımın dolu olduğu zamanlardan kalıntılar var.
Gözlerimin altı mor artık buz gibi bedenim ruhumun yokluğundan.
Aklımda canlı kalan huzurlayım, geceyi aydınlatan sarı sokak lambalarının altında.
Kalemi tutamıyorum ellerimde ritim var vücudumdan ayrı...
Hissetmiyorum kalbim sıkılmış kanlarından.
Duymuyorum içimde boğuk bir gürültü var. Sesler kulaklarımı kapattıkca netlesiyor, derinimde.
Varlığına alıştığım da yok olan, yokluğuyla boğustuğumda varlığını kanıtlamaya çalışan yapaylıklar ve ufak tefek parça parça anılarla bir başıma odanın karanlığında ne yazdığımı okuyamıyorum.
Öfkem büyük, kendime lanet ediyorum pişmanlıklarımla susuyorum köşemde.
Yaktım tüm kağıtları, totemlerim faydasız.
Bir mum ışığında geçirebilirim gecelerimi, güneşi sevmiyorum.
Kendi tavırlarımdan rahatsızım çok şımardım.
Benliğimin açlığını doyurmaya çalışıyorum arda kalan küllerle.
Sözün bittiği değilde noktanın yerine konduğu yerdeyim karşımda sokaktaki duvarlar var.
Artık cümlelerimi suya bağışlıyorum.
Masalları da içimdeki hapishaneden salıyorum intihar etmeleri şartıyla.
Zaten unutmuşum sonlarını... Baştan yazıp imzaladım dalganın kumla birleştiği yerdeler.
Ve bu da son veda başlangıcı yok. Vakit doldu çünkü ben de gideyim artık....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)