İNTİKAM
Beğenmediğim sonu, siler baştan yazarım.
Twitter: @iremkucukcongar
25 Temmuz 2012 Çarşamba
Kadına Şiddet Uygulayan Tüm Erkeklere!!
Anladım bugün her şeyi. Hayatımda kendim dışında, annem dışında, kardeşim dışında hiç kimse olmadığını anladım. Kendime acıyarak, kalbime sus diyerek yazıyorum bu yazıyı. Ne kadar tuhaf... Birden gerçeklerle karşılaşmak. Neyin, ne olduğunu görmek ne kadar zor. Yazmanın bile zor olduğu ne kadar çok şey var şu hayatta. Çok değişik, Çok saçma bir dünya. Hikayemiz... Zevkine düşkün bir baba, yalnız ve acı dolu bir anne, yıkık dökük bir psikolojiye sahip bir kız, babasız büyüyen bir adet erkek çocuk. Adet dedim farkındayım bir malmış gibi.. ama öyle gibi zaten baba için sadece bir gösteriş amacı. En baştan başlayalım mı? peki.. Baba tarafı anneyi hiç istemez fakat onlar aşklarıyla bu aileye karşı gelen iki gençtir. Evlenirler, dünyanın en yanlış eylemidir onlar için. İki sene sonra bir kız çocuğu doğar. Bu çocuk doğuştan kadersizdir aslında. Kavga ve dövüşün içinde bulur kendini. Hayatı yavaş yavaş anlamaya başladığı 5-6 yaş dönemlerini hep çığlık olarak anımsar. Bir çığlık dönemi. Çünkü geceleri annenin çığlıklarıyla uyanır '' Dur yapma ne olur yapma''. Usulca kalkar yatağından minik kız. Sadece gözünün ucuyla içeriye doğru bakar koridor kapısından, oturma odasına.. Baba anneyi yine dövüyordur. Gider... koşarak gider odasına. Yatağına yatar '' Rüya'' der ''Bu sadece bir rüya'' Kapatır kulaklarını sert, sert daha da sert ''duymuyorum, duymayacağım'' Annesi söylemiştir bunu sesler duymamak için kapatmalıdır kulaklarını. Olmaz, olmaz işte.. hiç bilmediği, daha önce duymadığı bir sürü saçma kelimeyi işitir babasının sesiyle. O, sabah ki babası olamaz. Gülen babası olamaz çünkü bu baba hep bağırıp, küfür eder... anlayamaz aradaki farkı. Hayatı hep böyledir ve böyle devam edecektir. Ama yedi yaşında çok büyük bir hata yapmıştır bu kız. Bir kavgada artık dayanamayıp babasına bıçak götürmüştür ''yeter! Eğer çok istiyorsan öldür.. annemi de beni de'' hiç itiraz eder mi bu baba almıştır kızın elinden bıçağı'' demek öyle ha! diye annesinin üstüne giderken yine kız almıştır bıçağı. Ama artık dayanılmazdır bu kadar şey. Her gün farklı bir kavga ama hep aynı şey '' sen geç odana kızım, ben anneni öldüreceğim'' evet bu cümlenin tek bir mantıklı açıklamasını istiyorum, yok değil mi? olamaz da. 8 yaşında mutlu aile tablosuna yeni bir birey eklenir. O çocuk doğarken yenik doğmuştur aslında.. kız, kardeşinin ilk adımlarını attığı o günde ilk defa annesiyle babasının yatmasını beklemeden (kavga ederlerse diye başlarında bekçilik yapıp 8 yaşına kadar hiç uyuyamamıştır) huzurlu bir uykuya dalmıştır. O gün bir çığlıkla uyandı, hayatındaki duyduğu en iğrenç sesti bu ömrü boyunca kulaklarından hiç gitmeyecek bir ses. Anlamıştı ne olduğunu içeri bile gitmek istemedi. Ama gitti yine kalbinin tüm atışlarına rağmen... annesi yine tekme yiyordu babasından korktu hiçbir şey yapmadı odasına gitti sabaha kadar ağladı, gereksiz cümleler işitti yine tek yaptığı şey yanında yatan kardeşinin kulaklarını kapatmak oldu. Kardeşinin yüzüne gözyaşları aktı. Akmasın diye ellerini minicik kulaklardan çekmesi gerekiyordu, yüzünü silmeliydi ama o sözleri kardeşi duymamalıydı... babasından nefret etmemeliydi. Çünkü kız emindi bir kaç saat önce etrafa gülücükler saçan adam eve gelip kapıyı kapatınca bu kadar değişemezdi başka bir şey olmalıydı... o adam, babası değildi başkasıydı emindi. Bu kadar olmamalıydı hiçbiri bu kadar acımasız değildi. Herkes uyudu sonra kız beşiğin yanından çekilip yatağına yattı. Kavga bitmişti uyuyabilirdi artık. Sabah uyandığında bitmediğini sadece yarım kaldığını gördü. Ve kardeşi ondan önce uyanmıştı ilk adımlarını da yatak odasına doğru atmıştı, gördüğü tek görüntü babasının kardeşini kolundan tutup dışarı attığı olmuştu ''GİT! BEN ANNENİ ÖLDÜRECEĞİM'' Kız, kardeşinin hemen yanına gidip babasının kapıyı hızla çarpması karşısında ne yapacağını şaşırmıştı. Ama kardeşi ölü gibiydi bembeyaz, soğuk ve hareketsiz. Alıp yatağına yatırıp üzerini iyice kapattıktan sonra müzik açtı hiçbir şeyi duymasın diye tam gidecekken kapı açıldı ve annesi o odadan kaçtı. Boğazına sarılan o adamdan kurtulmak için yüzünü yırtmıştı ve babasının yanaklarından kanlar akıyordu. Baba banyoya gidince anne de telefondan birilerini aramak istedi kızın odasından ama ne mümkün evdeki tüm telefonlar kırıldı, her şey parçalandı. Ama anne, baba gelmeden önce ablasına ağlayarak ''Alo abla yardımm'' demeyi başarmıştı. Bu da yetti sanırım gitti baba evden. Anne berbat durumdaydı mordu her tarafı. Kendisi kalkıp oturamıyor, yürüyemiyordu. 1 hafta sonra olayların aslı ortaya çıktı. Kız babasının msn şifresini kırdı. Babasının sevgilisi olduğu anlaşıldı. Sonra anne diğer konuşmaları da buldu. Yazışmalardaki tek cümle insanın kanını donduruyordu ''Tamam. Karımın benden soğuması için işlemlere başladım'' bu cümle babanın eve gelip de anneyi dövmeden yarım saat önce yazılmıştı. Ve eve gelip hiçbir sebep olmadan bulaşık yıkayan anneyi saçlarından tutup yere yatırmış ve tekmeleyerek sürüklemişti.
18 Temmuz 2012 Çarşamba
7 Temmuz 2012 Cumartesi
Her Şey Bu Korkuyla BaşlaMış..
Uzun zamandır kimselere söyleyemediğim, en derinlerde sakladığım bir korkum var. o kadar korkuyorum ki bazen nefessiz kalıyorum. yatarken arkamı bir tarafa dönememek gibi bir şey ''arkamda biri varsa?''. korku çok büyük bir korku.. her an felaketle yüz yüze bir yaşantı sunuyor bana. tadına baktıktan sonra kaçıp kurtulmak istemiştim ama mümkün değil. tadı güzel çünkü sadece güzel şeyler yaşatmıyor. etrafımdakilerin gerçek olduğuna dair tek bir kanıtım yok. veya da benim. gerçek miyim? yoksa beynimin bir ürünümü? başka birinin hayali karakteri mi? kimim ben? neyim? bilemem, bilmekte istemem belki de. duyacaklarım, göreceklerim, kanıtlarım korkutuyor çünkü beni. kendimi evreka yanılgısı gibi hissediyorum ayna karşısında. karşındakini gerçek olduğuna inandırma sanatı. o kadar tuhaf ki sorduğum sorulara cevap verince ve kendi yanlışlarımı ortaya çıkarınca evet diyorum ben varım. sonra oturup düşünüyorum... ben verdiğim cevapların doğru olduğuna nasıl inanabiliyorum? kanıtım var mı? yok. yine yok. sonra korkuyorum tabi ya gerçek değilsem? ya şizofren bir beynin ürünüysem. verdiğim tüm cevaplar yalansa ama ben tek bir yalanımı yakaladıysam.. iştee o zaman evreka yanılgısı. kendimi tüm yalanlarıma inandırıyorum... inandığım şeye niçin inanıyorum? tek bir kanıt, tek bir iz olmaksızın en gönülden inandığım şeyin kanıtı nerede? benim içimdeki bu korkunun nedeni de bu işte.. şizofren olma, şizofren bir beynin ürünü olma korkusu. her şey bundan ibaret sanırım.. şizofreni bile... etrafındaki yarattıklarına, veya içindeki yarattıklarının olduğuna öylesine inanıyorsun ki hiç sorunsuz yaşıyorsun.. etrafındakilerin tek bir kanıtı yok oysaki.. hatta hiçbiri yok. nasıl ama? tuhaf çok tuhaf...
Şuan bunu okuyorum...
evreka yanılgısnı ve neye, niçin inandığımı sorgulatan bu kitabın hayatımdaki etkisi büyük olacak sanırım.
henüz başlarındayım fakat çok kazançlı çıkacak gibiyim :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)