Uyanıyordu kız, gözleri mahmur... Işığın parlak kokusunda değiyordu, gökyüzüne.
Koku... Sanki tadı metaldi bu kokunun. Sanki rengi kırmızıydı. Sanki jiletin vücuduyla seviştiği yerdeki izlerdendi...
Uyanıyordu kız... Saçlarının ıslaklığından yüzüne düşen damlaları yalıyordu. Tadı... Damla damla süzülen yağmurdan farklıydı. Tadı... kar tanesinin eşsiz sevgilisini terk edişi gibiydi. Sanki kalbini satabilecekmiş gibi söken birinin göğsündeki para alaşımı maddiyatındandı.
Uyanıyordu kız... Sağır olmaya kapatmıştı kulağını. Yukarı doğru kaymaya çalıştı. Ses... Sanki olmaması gerektiği kadar yoğun suyun dalgalarında çalkalanmıştı. Ses... mermerin çatlaklarından süzülmüş rengi mordu. Sanki zincirlerin ayak bileklerine bıraktığı izlerdendi...
Uyanıyordu, kız... Yaralarından boşanan kanlarla nemleniyordu teni. Beyninde silinmeye başlamış anılara açıyordu gözlerini.
Hüsrana teslim, kayıyordu vücudu, banyo mermerin de.
Uyanıyordu kız... Bedenini, eskimiş kıyafetlerini atarmış gibi bırakıyordu geride. Ait olduğu yere doğru uçarken gözlerinin altı halka cesedine son kez bakıyordu banyonun tavanından. Orada dokunulabilir bir et yığını varken asıl gerçek bu buhar haliydi. Duşun, bu korku dolu görüntüyü temizlemeye çalışırcasına kızın bileklerine damlayışını dinliyordu.
Uyanıyordu kız... Ruhunu kaybetmis birinin kalbinden kollarına kadar yayılan o soğuk acıyla son bir kez daha titriyordu. Intihar değildi bu ölüm, olmayacak hayalleri ve parça parça dökülen umutları katiliydi.
Uyanıyordu kız... Gözlerini sımsıkı kapatıp uyurken sonsuzluğa uyanıyordu. Pencere demirlerinin arasından göğe yükselirken uyanıyordu kız, gözleri mahmur.