Sokakların sessizliğinde yankılanıyor içimin fırtınası, gözlerim kapalı....
Yarınlara olan inancım yok bugünler sakin beni bekliyor..
Ağlayan suratlar, çaresizliğin fiyasko tabloları...
Belirli çemberler de kan gölleri...
Taş yığınlarının altında nasıl olduğu belirsiz soluklar...
Uğultu rüzgarlarda...
Binlerce ölümsüzlüğün altında yere oturup siyahlığıyla bütünleşiyorum gecenin...
Söylemlerin isyanı var derinimde...
Bir duanın ardındaki gözyaşı gibi...
Bir tiyatronun en samimiyetsiz yerindeki alkış gibi...
Bir şarkının en ince tonundaki umut kırıntısı gibi...
Yorgun her bedenin kırışık yüzleri...
Gülümseyince çizgileri belirginleşen gözleri...
Yardım için kaldıkları elleri kanlı...
Enkazların içinde insan uzuvları...
Yarıklarıyla yürüyemeyen ayaklar...
Bir dağın başına oturup sanki izliyorum kırıkları...
Çığlıkları.... sesleri... yardımları... görüntüleri...
En büyüğünden en küçüğüne...
Ruhuma yaptığım kazılardan elime bulaşan kanlarla...
Merhaba depremim. Elveda içimdeki yığınların arasında kaybolan mizaçlar...
Uğultu rüzgarlarda.. gözlerim kapalı...
Beklemeyin baharları... Yıkılın duygularımın sağlam olmayan kökleri...
İnce bir ipe bağlı mumlarım devrilin domino taşları misali...
Kanatları yere değse bile gövdesini yere bırakmayan kuş gibi...
Annesini hiç tanımadığı halde rüyalarında ona sığınan çocuk gibi...
Tüm imkansızlığa rağmen hayallerinden asla kopmayan kibritçi kız gibi...
Düşüncelerimin yarattığı sarsıntıyla vazgeçin duygularım...
İçimdeki bu depremin kalbimden söktüğü parçalar da boğulduğumdan değil...
Ölümüm, ölümsüzlüğümden...